Sivas 93/genco erkal

Sivas '93

 

Yazan-Yöneten
GENCO ERKAL
Müzik
FAZIL SAY
Giysi
ÖZLEM KAYA
Film Yapım
NURDAN ARCA Ajans 21

Oyuncular
GENCO ERKAL
MERAL ÇETİNKAYA
YİĞİT TUNCAY
NİLGÜN KARABABA
MURAT TÜZÜN
ÇAĞATAY MIDIKHAN
SALİHA ŞİRVAN AKAN

Film
Kurgu: Melih F. Tatlıcan
Kurgu Asistanı: Tuğçe Özşen
Arşiv Arama: Ayşe Çavdar

Danışman
Özcan Arca

Fotoğraflar
MAĞMA SANAT HAREKETİ

ALİ EKEYILMAZ
BATTAL PEHLİVAN
MEHMET ÖZER
CEVAT ÜSTÜN
HAMZA ŞAHİN
MEHTAP YÜCEL
NİDA YILMAZ
RIZA AYDOĞMUŞ
ERDOĞAN DURSUN
SONER DOĞAN

Oyun Fotoğrafları
ŞİRİN ÖTEN

Basın Halkla İlişkiler
SODA MEDYA

Yönetmen Yardımcısı
SERDAR BORDANACI

Işık: CEMAL BAYKAL
Teknik Ekip: ERHAN UYSAL, CANER OMUR

Müdür
AHMET KAYA
Gişe
ESRA ELİK

Afiş Yaratıcı Yönetmeni: UĞURCAN ATAOĞLU
Afiş Tasarımı: BURÇAK BEŞLİOĞLU
Afiş Fotoğrafı: SERDAR TANYELİ
Fotoğrafı Tutan El: HÜSEYİN ÖZÇELİK
Baskı Öncesi Hazırlık: GRAFİK 24
Baskı: FORMAT MATBAACILIK

Tanıtım Sponsoru: EFES PİLSEN
Web Tasarım: KADİR KAYA



MÜZİK
Oyunda Fazıl Say’ın Nazım Oratoryosu, Metin Altıok Oratoryosu, Kara Toprak, İpekyolu Konçertosu, Keman-Piyano Sonatı, Anadolu’nun Sessizliği ve Nazım Belgeseli müziğinden bölümler kullanılmıştır.

ŞİİR
Oyunda Metin Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar’dan alıntıların yanı sıra kullanılan şiirler:
Sivas Acısı- Aziz Nesin
Dünyanın En Tuhaf Mahluku- Nazım Hikmet
Bu Yangın Yerinde- Ataol Behramoğlu
Madımak- Bülent Ecevit

YARARLANILAN KAYNAKLAR
Alevler İnsan Sesi (Sivas Kıyımı Şiirleri)/Hazırlayan: Güngör Gençay; Gerçek Sanat Yayınları
Behçet Aysan Kitabı/Hazırlayan: Edebiyatçılar Derneği; 1993
Gölgesi Yıldız Dolu-Metin Altıok/Zeynep Altıok; Dünya Kitapları, Ekim 2003
Gri Gül/Lütfiye Aydın; Can Yayınları, 2005
Madımak Çığlığı/Zeki Büyüktanır; Can Yayınları, Ekim 2006
Onlar Işık Oldular-Sivas Katliamının Onuncu Yıldönümü/Yayına Hazırlayan:Ahmet Koçak; Alev Yayınları, 2003-İstanbul
Sesini Yitiren Şehir Sivas/Mağma Sanat Hareketi; Varyos Yayınları, Temmuz 1995
Sivas-2 Temmuz 1993/Yazan: Soner Doğan; Ekim Yayınları, Mart 2007
Sivas Davası Cilt 4/Hazırlayanlar: Av. Erdal Merdal, Av. Mehdi Bektaş, Av. Ali Sarıgül; Türkiye Barolar Birliği, Mart 2004-Ankara
Sivas Katliamı Davası Cilt I, Cilt II/Hazırlayan:Av. Şenal Sarıhan; Ankara Barosu Yayınları, Nisan 2002
Sivas Katliamı ve Şeriat/Yazan:Lütfi Kaleli; Alev Yayınevi, 1994
Sivas Kitabı-Bir Topluöldürümün Öyküsü/Hazırlayan:Attila Aşut; Edebiyatçılar Derneği, Haziran 1994
Şeriatçı Şiddet ve Ölü Ozanlar Kenti Sivas/Çetin Yiğenoğlu; Ekin Yayınları, Şubat 1994
Sivas'ı Unutmak/Yazan:Öner Yağcı; Pencere Yayınları, Ekim 1997
Yaşamak Martı Kanadında Rüzgar Taşımaktır/Serdar Doğan; Aral yayınları, Eylül 1997*
Güzel Yazılar Dergisi-Sivas Kıyımını Unutmadık; 10. Yıl/Türkiye Yazarlar Sendikası, 2003
Bahar/Aylık Sanat Dergisi; Sayı 113, 2007
Taraf/Aylık Siyasi Dergi; Sayı 30, 1993

OYUNCULAR
Dostlar Tiyatrosu izleyicilerinin yakından tanıdığı Meral Çetinkaya ve Genco Erkal'ın yanı sıra bu yıl beş yeni oyuncu tiyatromuzda görev alıyor.

Yiğit Tuncay, 1978'de İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Çocuk Oyunları’nda profesyonel oldu, 1998’den beri kurucusu olduğu Halk Sahnesi Oyuncuları'nın genel sanat yönetmeni.

Nilgün Karababa, İstanbul Üniversitesi Belediye Konservatuarı Tiyatro ve Şan bölümlerinde bir süre eğitim gördü, ilk kez 1993 yılında, Bakırköy Belediye Tiyatrolarında profesyonel oldu.

Murat Tüzün Ankara doğumlu. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü 2000 yılı mezunu. İlk profesyonel oyunu Ankara Devlet Tiyatrolarında sahnelenen Ghetto adlı oyundur.

Saliha Şirvan Akan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdikten sonra İstanbul Devlet Tiyatrosunda, Mehmet Akan’ın yazdığı Bedreddin adlı oyunla profesyonel oldu.

Çağatay Mıdıkhan Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Oyunculuk Ana Sanat Dalı 2007 yılı mezunu. İlk kez Dostlar Tiyatrosu’nda profesyonel oluyor.


 

Değerli İzleyiciler,
Oyun başlamadan önce, size bir sır vermek istiyorum. Ben bir paranoyağım. Evet, evet, bu satırların yazarı olan benden bahsediyorum. Bunu da nerden mi çıkarıyorum. Ee çevremdeki herkes öyle diyor.

Her paranoyak gibi “Ben paranoyak değilim” desem de kimseler inanmıyor. İş arkadaşlarım, dostlarım, hatta geçmişte aynı saflarda mücadele verdiğim insanlar bile benim paranoyak olduğuma inanıyor.

Hayır, psikologa falan gitmedim. Çünkü adım gibi eminim ki bana “paranoyak” teşhisi koyacak. Peki, nedir senin paranoyan diye merak edenleriniz olabilir. Hemen söyleyeyim öyleyse. Ben her olayda irticanın ayak seslerini duyuyorum. Nerde abus suratlı, burnundan soluyan bir güruh görsem, “işte geldiler” diyorum. Ramazanda kamu kurumlarında yemekhaneler kapandığında ya da oruç tutmadığı için birinin şişlendiğini işittiğimde de aynı hisse kapılıyorum. Kara çarşafa bürünmüş küçük kız çocuklarını ya da kafası dımdızlak kazıtılmış cüppeli oğlan çocuklarını gördüğümde de...

Cuma namazı saatinde bir devlet dairesine gidip de işimi yaptıracak memur bulamadığımda, türbanlı bayan doktorun, hasta erkek olduğu için bakmayıp ölüme terk ettiğini duyduğumda da aynı şey oluyor. “Böyle giderse hep beraber şeriata teslim olacağız” dediğim zaman arkadaşlarım, dostlarım katıla katıla gülüyor, “Bu söylediklerinin hepsi paranoya” diyorlar. Sizce de öyle mi?

Bu illet bende uzun süreden beri var. Ama kesin başlangıç tarihini net olarak anımsıyorum. 2 Temmuz 1993’te başladı bu paranoya bende.

Hani Sivas’ta bir otelde kıstırdıkları 33 savunmasız kişiyi yobazlar yakmışlardı ya...

Hah işte bendeki paranoyalar o tarihten itibaren başladı. Sivas davasının görüldüğü Ankara DGM'deki duruşmaları izlediğimde iyice ilerledi. Sanık savunmanları arasında sonradan Adalet Bakanı olan milletvekilini gördüğümde, sanıkların ölenlerin ailelerine saldırmalarına tanık olduğumda artık çevremdekiler tarafından da hissedilir olmuştu paranoyalarım.

Hizbullah cinayetleri, Malatya’da misyonerlerin testere ile kıtır kıtır kesilmesi, okullarda namaz kılmayan, oruç tutmayan öğrencilere baskı yapılması gibi olaylar bendeki paranoyayı tetikliyor. Arada bir arkadaşlarımla konuşup rahatlıyorum. Köşe yazılarını okuduğum zaman geçer gibi oluyor. “Münferit bunlar” diyorlar. “Türkiye’de irtica tehlikesi yok.” İşte o zaman derin bir “Ohh!” çekiyorum. Ama bir süre sonra yine başlıyor.

Cuma namazı çıkışlarında tekbir getiren kalabalıkları gördüğümde “yine birilerini yakacaklar” diye korkup saklanıyorum. Aslında korkum onların kalabalığından değil, benim yalnızlığımdan. İnanın öyle. Şöyle bencileyin paranoyakların sayısı biraz artsa hiç korkmayacağım. Ama tersine paranoyakların sayısı yerine, diğerlerinin sayısı her gün katlanarak artıyor.

Size bir sır daha vereyim mi? Birazdan izleyeceğiniz oyunu sahneleyen ve senaryosunu yazan Genco Erkal var ya, işte o da bir paranoyak. Aynı benim gibi. Sivas Katliamı’nı sahnelediğine göre, belli ki “İrtica paranoyası” onda da var.

Meslektaşım olan çoğu gazeteciler siyasiler Sivas Olayı’nı unutmak gerektiğini, bunun bir tahrik sonucu çıkmış münferit bir hadise olduğunu söylüyorlar.

Buna kendimi inandırmak istiyorum ama bir taraftan da “ya yine bir şeylerden tahrik olurlarsa” diye ödüm kopuyor. Çünkü şöyle yakın tarihimize dönüp baktığımda, bu çevrelerin belli periyotlarla sık sık tahrik olduklarını görüyorum.

Ne zaman, neden tahrik olacakları da bilinmiyor ki, ona göre davranalım. Bazen bir konuşmadan, bazen bir yazıdan, bazen bir filmden, bazen de bir tiyatro oyunundan tahrik olabiliyorlar. Şan Tiyatrosu’nu yakmadılar mı? Hatta bir karikatürden ya da bilboard’lardaki reklam afişlerinden tahrik oldukları da oluyor.

O yüzden ne kadar dikkatli olursak olalım, tahrik olacakları olayları ve zamanı önceden kestirmek zor. Şimdi de korkuyorum. Ya şimdi de Genco Erkal’ın oyunundan tahrik olurlarsa? Alın size bir paranoya daha...

Bunu çevremdekilerle paylaşsam “Senin irtica paranoyan depreşti” diyecekler, biliyorum. O yüzden sizinle paylaşıyorum. Çünkü siz de benim gibi paranoyaksınız. Nerden bildim? Nerden olacak canım, Sivas Katliamı’nı konu alan bu oyunu izlemeye gelmenizden.

Değerli izleyiciler, kurtuluşumuzu bizim gibi paranoyakların sayısının artmasında görüyorum. Yoksa maazallah hepimizi müşahade altına alırlar.

Hadi iyi seyirler!..
MİYASE İLKNUR

 

KARANLIKTA BİR IŞIK
Geçmişe özlem gelmişse bir toplumda gündeme; Bugünden hoşnut değil demektir kimse. Ama geçmiş güzellikleri yaşatmak için, Gönlü yok kimsenin gül yetiştirmeye.

14 yıl önce, 2 Temmuz 1993’te 33 aydın insanımız, Sivas’ta şeriat yanlısı ve gözü dönmüş bir kalabalık tarafından yakıldı. Olayın örgütçüleri ve elebaşları hâlâ yakalanmadı, arandıkları da şüpheli. Olayı gerçekleştiren kalabalık arasından kimliği belirlenerek yakalananların yargılandığı dava 33 idam cezası ile sonuçlandı. Kimi sanıklar hafifletici sebeplerle, kimi yaşları gereği ceza indirimi aldı, kimi hâlâ bulunamadı! Bütün bu süreç zarfında Sivas’ı unutturmamak adına neler yapıldı? Ben kişisel olarak kendi kaybımın intikamını almak için değil, bu korkunç olayı birincil olarak yaşamış biri olarak önce ibret sonra önlem almak konusunda toplumsal destek görebilmek için çabaladım hep. Bunun için de doğal olarak toplumlara ulaşabilmenin en önemli yollarından biri olan medyadan medet umdum. Medya, giderek yozlaşan günümüz ortamında, kitleleri bilgilendirmek, kalabalıklara ulaşmak için önemli bir kanal. “Bilgilendirmek” dedim, çünkü bizim medyamızın, ülkemizin geleceğini etkileyecek pek çok konudaki ilgisizliği, duyarsızlığı karşısında “bilinçlendirmek” fiilini kullanmaya elim varmadı. Hele kimi “aydın”larımız, “demokrasi” adına cumhuriyetimizi, geleceğimizi feda etmekte sakınca görmezken! Bu karanlık tablo içinde zaman zaman insana, tutunabilmesi için umut ve direnme gücü veren aydınlık adımlar o kadar kıymetli ki...

15 yıl önce Sivas’ta bizleri bugünlere getiren planlı geriletme hareketinin en önemli adımlarından biri atıldı. Cumhuriyetimizi yıkmak için atılan bu adım karşısındaki umursamazlık, tepkisizlik ve aymazlık, bizleri bugün laikliğin sorgulandığı, türbanın kol gezdiği, eğitim ve hukuk adına geri dönülemeyecek tavizlerin verildiği bir Türkiye’ye getirdi.

Öyle ki, kalbi bu ülke için çarpan, bunu eserleri ile berrak bir şekilde ifade eden, gelecek kuşaklara ışık saçan, duyarlı ve birşeyleri değiştirme çabası içinde olan aydınlık sanatçılarımız bile bu ülkeden gitmeyi düşünecek kadar umutsuz ve yılgın hissediyorlar kendilerini. Kendileri için değil, karanlıkta hiç kimse artık soluk alamayacağı için. Haksızlar mı?

Daha fazla yalnız bırakılamayız, artık daha fazlası olamaz derken, kıyımın 10. yıldönümünde “aynı vahşet ve utancın bir daha yaşanmaması için Sivas’ı anmamıza” bile birtakım aydınlarımızın itirazı olduğunu hayretle gördük. Hesaplaşılmamış ve özrü bütün bir toplum tarafından paylaşılmamış bir tarih, eninde sonunda ayağa dolaşır. Bunu unutmamak ve unutturmamak boynumuza borçtur. Oysa biz bir toplum ayıbını unutturmak için Fazıl Say tarafından bestelenen Metin Altıok Oratoryosu’nun iktidar katındakiler tarafından sansürünü de yaşadık. Genco Erkal ise “Sivas’93” ile gören gözlerin, paylaşan yüreklerin olduğunu hissettiriyor bize. Değiştirmek için birey olarak üzerimize düşenin önemini anlatıyor ve en önemlisi burada kalmak için güç veriyor. “Sivas’93” bugün onunla gün ışığına çıkıyor ve aydınlatıyor.

“Aydın” olmak kilit kavram. Buna değinmek istiyorum. Bizim kadar eğitimsiz bir toplumda aydın olmanın ayrı bir önemi olduğuna inandığım için... Bakın Metin Altıok ne diyor:

“Sözcük anlamından yola çıkarsak ‘aydın’; aydınlanmış kendini bilgiyle donatmış kişi diye açıklanabilir. Ülkemizde aydın genellikle okumuş insan olarak bilinir ama okumuş olmak, kendini elinden geldiğince bilgi ile donatmak aydın olmak için yeterli midir acaba? Söz konusu bilgi donanımı hangi seviyede olursa olsun bu soruya verilecek cevap ‘Hayır!’ olmalıdır. Her ne kadar bilgili ve kültürlü olmak aydın olmanın gerek koşuluysa da yeter koşulu değildir.

Şimdi gelin sözünü ettiğimiz yeter koşul üzerinde duralım biraz: Osmanlıda okumuş kültürlü insana “münevver” denirdi. Münevver sözcük olarak “nur”dan gelir. Anlamı “aydınlanmış”, “aydınlık”tır. Osmanlıcada aynı kökten gelen bir başka sözcük vardır ki o da “tenvir”dir. “Aydınlatma, ışıklandırma” anlamına gelir. Birbirine bağlı bu iki sözcükten de anlaşılacağı gibi, münevver olan, özü gereği aynı zamanda tenvir edendir. Bunun aksi düşünülemez. Yani tenvir etmeyen münevver olamaz. Bu çıkarsamamızı Türkçe söyleyecek olursak; “aydınlatmayan, aydın değildir” dememiz gerekir. Evet; babamı “aydın” olduğu için yakanlar, bugün kendilerine “aydın” tanımlaması yakıştırılanların da desteği ile, hepimizin geleceğini tehdit etmeye devam ediyorlar.

Metin Altıok’a göre “Aydın olmaya giden yol muhalif olmaktan geçer. Muhaliflik ise tavır koyarak yapılır. Doğru adına, iyi ve güzel adına yanlışın, kötü ve çirkinin üstüne gitmeyen kişi aydın değildir. Türk aydını kimi muhaliflerin başına gelenden ürkmüş ve nemelazımcı bir konuma düşmüştür. Bu konuma düşenler bir dereceye kadar bağışlanabilirler. Ama uzlaşmacı aydınlar bu nasıl aydın olmaktır bilinmez her türlü değere musallat bir kültür zararlısına dönüşmüşlerdir.”

Sivas olayı; Cumhuriyetin kuruluşunu hemen izleyen bir dönemde meydana gelen Kubilay olayından sonra, Cumhuriyetin 70. yılında tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir. Bu olayı hiç unutturmamak, hep hatırlatmak ise aydınların görevidir. Burada amaç, son dönem iktidarı ve uzlaşmacı aydınlar tarafından gösterilmeye çalışıldığı gibi yarayı kaşımak ya da intikam almak değil, ülkemizi karanlık bir geleceğe teslim etmemektir.

Bugün sevgili Genco Erkal’ın yüreği ve kalemi ile bir ortaçağ karanlığının ardından yeniden güneş beliriyor. “Sivas’93” adlı eser ile Sivas’ın ayıbı sanatın ve sanatçının duyarlığı ile genç ve gelecek kuşaklar için kalıcı bir yer bulacak. Sivas katliamını unutturmamak ve ders almak adına sanatın kalıcı ve kavrayıcı gücü bizleri “medeniyetle” buluşturuyor. Bu çalışma toplum ve tarih adına önemli olduğu kadar ülkemizde örneği ve uygulamasına az rastlanan belgesel tiyatro anlayışı adına da önemli bir adım. Genco Erkal’ın birikimi, dünya görüşü ve sanatıyla buluşurken ona bir kez daha hayran olmamak mümkün değil. Ben sözlerimi Metin Altıok’un Şiirin İlk Atlası adlı kitabında yer alan yazısından alıntıladığım bir masal ile bağlamak istiyorum: “Serçe kuşu yağmurlu bir günde, şimşekler çakıp gök olanca hızıyla gümbürderken, yere sırt üstü yatmış, havaya kaldırdığı incecik ayaklarıyla boşluğu dövermiş. Bu tuhaf durumu görenlerin “Neden böyle yapıyorsun?” sorusuna “Bunca mahlûkat var yer yüzünde, gök yıkılıp üstümüze düşerse hepsi telef olacaklar. Ben de göğü tutmak için kaldırdım ayaklarımı” cevabını vermiş. Sonra içtenlikle “Kaldırdım kaldırmasına ama, yine de korkudan yüreğimin kırk kantar yağı eriyor” diye eklemiş. Çevresindekiler “Amma yaptın ha, sen kendin beş dirhem etmezsin. Bu kırk kantar yağ da neyin nesi!” diyerek alaya almışlar serçeyi. Serçecik şöyle bir bakmış yüzlerine, “Siz bunu anlayamazsınız” demiş. “Varın gidin işinize. Herkesin kendine göre kantarı, topuzu var.”

Metin Altıok’a göre aydın sorumluluğu ve etkinliği bir toplumun lokomotifidir. Eğer “Aydının gücü nedir?” diye soracak olursanız; masaldaki serçe örneği aydın sorumluluğunun kendisinin, kendiliğinden bir güç olduğunu söylemek olasıdır. Yeter ki bir toplum oturduğu yerde ille de güç için fil beklemesin!

İşte benim 15 yıldır Sivas kıyımı suçlularından çok aydınlara, kendi saffımızda sandıklarıma, öyle olmalarını beklediklerime içerlemem de bu yüzdendir. Genco Erkal’a ve eserde emeği olan tüm yürekli sanatçılara fil beklemedikleri ve gül yetiştirmeye niyetli oldukları için yürekten teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız!

“Bir yarım umuttur elimizde kalan, göğüslemek için karanlık yarınları”

ZEYNEP ALTIOK
28 ARALIK 2007


 

 

OYUNUN ÖYKÜSÜ
GENCO ERKAL


 

 




.

 



Zerrin Taşpınar


Sevgili Genco Ağabey,
Oyunun ardından önce Bursa'ya, daha sonra da Erzincan'a geçtim. Bu nedenle yoğun bir süreç oldu. İletinizi dönünce okuyabildim.Hemen yanıtlayamadım. Bugün de Öğlene dek İzmir'e gitmek için hava alanında bekleyip sis nedeni ile uçaklar kalkmadığından eve döndüm. Sabah sizi oradan arayıp bugün Kanaltürk'te yayımlanacak olan programı haber vermek istemiştim.

 

"Oyun" sürerken hep tetikte bekledim.Aileler, genellikle acılarını yüksek sesle ve feryatla ifade ederler.Size gelirken, gençler özenli davrandı.En yufka yürekli ve yaşlı olanları geride bıraktılar. Buna rağmen gelenler için de Sivas'la yeniden yüzleşmek çok zordu. Tümünü de yakın tanıyorum. Acı özünde hepsinde aynı. Buna karşın , oyunu, acılarını dışa vurmadan izlediler.

 

Çıkışta Zerrin Taşpınar ve Zeynep Oral'la bu kaygımı ve izleme sırasındaki sessizliği ifade ederek, nedenini bulmaya çalıştım;Mahkeme salonunda, sanıklar, avukatları ve yargıçlar vardı.Ya düşman ya da uzaktılar. Yargıçlar için sıradan bir dava tarafı idiler. Toplumsal ya da bireysel acının ne yazık ki ayırdında değillerdi. Bu nedenle aileler, hep isyan içindeydiler.Bu kez, sahnede olanlar bizzat onlardı.Ya da onlar kadar acıyı ve tarihi içselleştirmiş olanlar. Ne demeliyim? Sağolun... Dışarda tümünün gözünde gözyaşı ile yalazlanmış bir ışıltı bir dinginlik vardı. Zeynep Altınok, Zeynep Oral'a bu hali, bu duyguyu "Kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim." sözleri ile anlatmış. Sivas mağdurları, "Sivas 93" ile kendilerini çok iyi hissettiler. Hem bir kez daha tarihi, sanatla pekiştirdiniz .Hem de onlar, yalnız olmadıklarını bir kez daha hissettiler.

 

Genco Ağabey, oyunda her şey çok dozunda idi.Verilen mesajlar çok iyi idi.Özellikle "Sivas Katliamı, arkasındaki örgütlerle aydınlatılsaydı 'bugün' yaşanmazdı." vurgusu ne denli önemli ve yerinde. "Sivaslıları da koruyan anlatımları da ben olumluyorum. Bu konuda aileler farklı düşünüyor.Çoğuna göre, tüm Sivaslılar suçlu. Bu olanaksız. Fakat sanırım "Madımak"ın kebapcı olmasına karşı kentin suskunluğu onları derinden etkiliyor.

 

Oyun izleyicileri derinden etkiledi. Siz de izlediniz mutlaka, oyunun bitiminde hala salonda kalma istekleri vardı. Bu salt alkışı sürdürme isteği değildi. Panel sonrası soru sormak ve fikir açıklamak isteyen katılımcılar gibiydiler. Ben de aynı duygular içindeydim. Şimdi, sıcağı sıcağına oturup konuşalım istiyordum. Bu ne iyi bir sonuç değil mi? Tartışmalılar. Evde, dışarıda, örgütlerinde.

 

Zerrin size bir ileti gönderecekti Galiba geri dönmüş. Demet ve Zerrin çok iyi duygularla ayrıldılar. Demet, oyunla ilgili izlenimlerini " 14 Nisan Çalışma Grubuna " gönderdi. Biz ( ben de bu gruptayım ) katılımcı kuruluşlarla burada geniş kesimlerin izlemesi için çalışacağız. Çıkışta Ahmet ve Ajanstan arkadaşlarla konuştum. Ankara ve diğer iller için bizim önceden bilgimiz olursa seviniriz.

Şenal SARIHAN


Aşağıdaki başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.


Dikmen Gürün - Cumhuriyet



Ahmet Cemal - Cumhuriyet



Miraç Zeynep Özkartal - Milliyet



Hakkı Devrim - Radikal



Nermin Sayın - Dünya



Ece Temelkuran - Cumhuriyet



Miyase İlknur - Cumhuriyet



Güneri Civaoğlu - Milliyet



Rengin Uz - Posta



Zeynep Oral - Cumhuriyet



Aydın Orak - Radikal



Üstün Akmen - Evrensel

-------------------------------------------------------------

 

kültür güncesi
 
gündelik yaşamın kent güncesi
 
Hayat bir sahnedir
Sanat hayatın başka bir yorumudur.İnsanın insanı insanca kavradığı bir dünya sunar önümüze..
 
yeni dönemde daha zengin bir içerikle sitemiz güncellenecektir. Sitemizde sizlerin de yazılarının yer alması için yenibirsehir@hotmail.com adresine yazılarınızı bekliyoruz.
 
 
Bugün 1 ziyaretçi (3 klik) burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol