Doğu Öyküleri

Hicran yarasından da derin


 


ONUR CAYMAZ /Radikal 2

 

‘Doğu Öyküleri’. Bu isim sızıyı, ayrılık duygusunu hatırlatıyor; çocuk yüzlerini, un çuvalı taşıyan adamın sigaradan sararmış bıyıklarını ve bu kitapta en çok vurgulanan iki şeyi, yoksulluğu ve ölümü...

Ben hep oralardaydım. Cansever’in Askerim, benim ağzım kuşlardan dizesini mırıldanırdım en çok. Sonra güneşi gören kuru yeşil duvarlarla çevrili bir avlu vardı. Çarşıya çıktığımda boncuklardan yapılmış hapishane işi bir tespih almıştım. Elimde tespih, o avluya varır, yere çökerdim; ‘kalk’ verilmeden önceydi hep bunlar. Sabahın çok erken vakitleri. Hamamcılar hamamdan dönerdi. Oturmazdım fakat, çömelirdim. Hep öyle yaparlar ya. Bir adliyenin ya da bir devlet hastanesinin kapısında sırada beklerken, öylece çömelirler, kollar dizlerin üzerinde, eller uzağı gösterir... Oralı biri gibi duyardım kendimi. Sabahattin Ali’den bir şeyler mırıldanırdım sonra. Tendürek dağından öyle bir rüzgâr eserdi ki, anlatmaya yürek yetmez; bir yandan kekik kokardı yanık yanık, bir yandan da ağustos ayında bile dağdaki kar kokusunu taşırdı kışlaya da kollarım hafifçe ürperir, o ürperti yüreğimi kaplar, İstanbul’u, denizi, denizin üzerinde altın paracıklar gibi oynaşan gün ışığını düşlerdim...

Doğu’yu, insanın burnunun kemiğini sızlatan bir ayrılık duygusu olarak ilk o zamanlar yaşadım. Bundan tam sekiz yıl önce. Bir köy ilkokulunda cumhuriyet bayramı töreni hazırlamakla görevlendirilmiştim. Komutanım mı deseler, öğretmenim mi deseler? Nasıl hitap edeceklerini bilemeyen, bocalayan kavruk çocukları; “her sokağa girmeyin, ne idüğü belirsiz tipler var, ateş mateş açarlar” diyen komutanları; çarşı içinde lastiği patlayan bir arabadan bile esnafın nasıl korkarak bir kenara sindiğini; lokantalardaki şelale resimlerini; geçen yılın takvimlerini kullanan garip kırtasiyecileri; kaçak çayı, tütünü, çiğköfteyi; bir muhabere arabasının içinden Ahmed Arif’in kendi sesinden şiirler dinleyip rakı içmeyi...
Notos Kitap’tan ‘Doğu Öyküleri’ başlıklı bir e-posta... Semih Gümüş hazırladı sanmıştım yanılmışım, İnan Çetin’e aitmiş seçki. Çetin’i, Adam Öykü’den ve Bin Yapraklı Lotus’tan anımsıyorum. İçimizdeki Şato’yu unutmuşum demek. Yazar, romanı İblisname’den sonra bu kez de bir seçkiyle karşımızda: Doğu Öyküleri. Bu isim yine eski sızıyı, ayrılık duygusunu, o ürpertiyi hatırlatıyor; çeşmelerden akan suyun soğuğunu, çocuk yüzlerini, minibüste un çuvalı taşıyan adamın sigaradan sararmış bıyıklarını ve bu kitapta belki bir tesadüf eseri en çok vurgulanan iki şeyi, yoksulluğu ve ölümü.

On dört yazar bir arada
Seçkide Adnan Binyazar’ın coşkuyla okuduğum ‘Şah Mahmet’ adlı bir hikâyesi var. Genelevden alınan kadınla ağa oğlunun aşkı. Konu klasik mi? Bizde hep böyle diyenler çıkar. Evet yıllardır anlatılagelmiş bir konudur, doğru. Bu konuda yazılmış, benim için en önemli hikâye Füruzan’ın Ah Güzel İstanbul’uydu. Demek ki bundan sonra Adnan Binyazar’ın Şah Mahmet adlı hikâyesini de ekleyeceğiz listeye. Nasıl bitiyordu Şah Mahmet: “Bende hicran yarasından da derin bir yara var.” O yarayı anımsadım. Doğu, yoksulluk ve ölümle anlatıldığı gibi hicran yarasıyla da anlatılmaz mı? Yazarın önsözde yazdığı gibi efsanelerden, masallardan, türkülerden kalan bir hicran yarasıdır Doğu.
Notos, Batılılarının ‘boutique’ diye isimlendirdikleri yayınevi tipinin ülkemizdeki önemli temsilcilerinden. Kendi sevdiği kitapları, kendi sevdiği yazarları basıyor, kendilerine belirledikleri haritayı takip ediyor Notosçular. Yazarlık gibi, yayınevinin de temelde bir ‘proje’ olduğunu biliyorlar, bir tavır, bir renk, bir duruş...

Ömer Ayhan’ın romanını bastılar geçende, Selim İleri’den Bir Denizin Eteklerinde kitabındaki Kapalı İktisat adlı hikâyesini tek kitap olarak bastılar. Şimdilerde yeni çıkan Ateş Yakmak ise Jack London’dan bir Memet Fuat çevirisi. Güzel olan şu ki, kendi anlayışlarınca sürdürüyorlar yayıncılığı. Bu da, bu ‘piyasada’ henüz geçer akçe değil. Semih Gümüş bunu biliyor olmalı, fakat yayıncılık biraz da inat işi işte. Bizde ‘büyük yazar’ kitabı basmadan, kendi anladığı, sevdiği türde yayıncılık yapıp para kazanabilmiş kaç yayınevi var? Peki, acaba Notosçular, Memet Fuat’ın Yaşadığımız ve Sana Deliler Gibi adlı kitaplarını da yayımlarlar mı bir ara? Adam Yayınları’ndan bulmak pek mümkün olmuyor...

Çetin’e ve seçkiye dönelim. Bir seçki hazırlamak, ne yanından bakarsanız bakın belalı iştir. O yazarı seçersin; bunu neden seçmedin derler oysa bilmezler ki insan seçtikleri kadar, seçmedikleriyle de var-; yaşıyorsa yazarı, yaşamıyorsa mirasçısını ikna etmek gerekir; çeviri bir ürün varsa çevirmenini bulup telifini ödemek gerekir (mi, oluyor mu böyle şeyler...) Zor iştir doğrusu. Bir de nesnel bir şey olarak bakma hastalığı vardır seçkilere. Oysa özünde bu iş kelimenin tam anlamıyla kişisel, özneldir. Kişinin kendi beğenisiyle ilintilidir.
Kitapta on dört yazar var. Bunlardan en genci Suzan Samancı. 1962 doğumlu, 46 yaşında. Kitabın en kısa hikâyesi de ona ait. Çetin’e göre altmışlardan sonra doğan hikâyeciler arasında ya Doğu’ya dair hikâye anlatan yok ya da varsa bile olanlar onun için çok dikkat çekici değil.

Kitabın en yaşlı yazarı da 1933 doğumlu ustamız Tahsin Yücel. Çetin, Yücel’in ‘Ötesi’ adlı hikâyesini almış seçkiye. Bunu okurken benim aklıma o eşsiz ‘Yine Ağlatmışlar Kara Gözünden’ geliyor. Nasıl da severim. Ötesi, iki kadının yıllar süren mücadelesini anlatıyor. Şiirsel ve çoşkulu final, okuru daha ilk sayfalarda çarpıyor. Tahsin Yücel’in yıllar sonra yeniden hikâye yazması okurları için heyecan verici olmalı...

‘Bir yanımı dert çürütmüş’
Bekir Yıldız, Ahmet Say, Hasan Özkılıç, Rasim Özdenören gibi yazarlar kalplerinin doğusunda kalanları anlatıyor bizlere. Özdenören hayali bir mezradan söylediği hikâyesini tüyler ürpertici bir biçimde noktalıyor. O güpgüzel isimli kitabı Hastalar ve Işıkları’nı burada anmadan geçmek olmaz.

Sevgi Ekmektir’in unutulmaz yazarı Necati Güngör, seçkide Yolun Başı adlı ilk kitabından, ‘Yıkılsın Urfa Kalesi’ adlı hikâyesiyle karşımıza çıkıyor. Hikâyenin sonundaki türkü Doğu’nun başka bir yanını nasıl da güzel gösteriyor; şiirini, âşıklarını, hoyratlığını: Cabir dağın bağ arası/ Yıkılsın Urfa Kalası/ Bir yanımı dert çürütmüş/ Bir yanım mavzer yarası...
Nedim Gürsel’den bir hikâye var kitapta. Bende, Gürsel, biraz Paris’ten bir renk olarak yaşadığından Doğu’yla ilgili bu seçkide bulunmasını ilk anda yadırgadım. Çünkü bazı yazarlar, bazı yerlerle birlikte anılır hep. Misal, İzmir deyince kim Tarık Dursun’u anmaz? Gürsel, Son Tramvay kitabından şiirli bir hikâyeyle seçkide yer alıyor.
Mıgırdiç Margosyan ismini görünce eski bir arkadaşımı görmüş kadar sevindim. Orhan Kemal’in yazdıklarının inceliğinde bir hikâye Margosyan’ınki. Eskici ve Oğulları’nda, Eskici’nin Allah’a karşı yaptığı sitem dolu bir konuşma vardır, azıcık da tehditkâr, onu hatırladım.

Çetin’in seçkisindeki en çarpıcı metinlerden biri Hasan Ali Toptaş’tan geliyor. Toptaş şüphesiz önemli, usta bir yazar, her şeyden önce bir yazı emekçisi fakat yazdığı diğer şeylerde her zaman yakalayamadığım incecik bir acı var bu hikâyede. Metnin geneline dağılmış can acısı, Attila İlhan gibi söylersek cam çerçeve bırakmıyor.
Sevgi Soysal’a ne demeli? Seçkiye alınan yazarların yarısından fazlası Doğulu fakat Soysal, İstanbullu bir yazar olarak, ‘Hanife’ adlı hikâyesinde, yerel dili ve deyimleri nasıl da ustalıkla kullanmış. Kitapta kahramanlarının bu denli yerel konuştuğu bir hikâye, Osman Şahin’e aitse diğeri de Soysal’a ait. Hanife biçimsel olarak da tüm hikâyelerden kolayca ayrılan farklı bir metin.

Hakkari’de Bir Mevsim’in yazarı Ferit Edgü’nün hikâyesi yazarın geçmişteki o zorlu deneyiminin sonuçlarından biri olmalı. Kitap zaten Edgü’den bir alıntıyla açılıyor: “Oraya ilk kez ayak bastığımda, yıllar yıllar önceydi, bu insanları anlayabileceğimi sanıyordum.”
Ne dersiniz? Edebiyatımız, insanlarını anlamak ve anlatmak için harcadığı çabada, bunca yılda nereden nereye geldi? Doğu Öyküleri, bize bunu anlayabilmek için bir kesit sunuyor.

DOĞU ÖYKÜLERİ
Hazırlayan: İnan Çetin, Notos Kitap, 2008,

kültür güncesi
 
gündelik yaşamın kent güncesi
 
Hayat bir sahnedir
Sanat hayatın başka bir yorumudur.İnsanın insanı insanca kavradığı bir dünya sunar önümüze..
 
yeni dönemde daha zengin bir içerikle sitemiz güncellenecektir. Sitemizde sizlerin de yazılarının yer alması için yenibirsehir@hotmail.com adresine yazılarınızı bekliyoruz.
 
 
Bugün 3 ziyaretçi (6 klik) burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol